ZİHİN ENGELLİLERİN TOPLUM TEMELLİ REHABİLİTASYONU
Ülkemizde zihinsel engellilik ile ilgili son yıllarda artan iyi niyetli destek ve çözüm çabaları vardır. |
Prof.Dr.Selma METİNTAŞ
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
ve
SOMET Zihinsel Gelişim Derneği Projeler Kordinatörü
Ülkemizde zihinsel engellilik ile ilgili son yıllarda artan iyi niyetli destek ve çözüm çabaları vardır. Aslında oldukça geç kalınmış bu ciddi çabaların ortaya çıkmasını sağlayan güç, Türkiye’de, cami yaptırma derneklerinin ardından en yaygın sivil toplum kuruluşları olarak gözlediğimiz zihinsel engellilere destek derneklerinin birbirinden kopuk, koordinesiz, lokal etki alanı olan, ancak kurucuları ve yöneticilerinin cansiperane gayretleri ile çalışan bu kuruluşların sayısı ülkemiz genelinde neredeyse 100 sayısını aşmış bulunmaktadır. Bu küçük, lokal ve önemli mali ve idari gücü olmayan derneklerin ciddi tesirlerinin kaynağı kurucu ve üyelerinin esasen “engelli yakını” olmalarıdır. Yani “derdi çekenler” çabalayınca sonuç da alınmaktadır, çünkü dert anlatılamayacak kadar pek büyüktür.
Devlet kurumlarının iyi niyetli destek ve çözüm çabaları ise sorunlara maalesef beklenen ve yeterli çözümleri getirememektedir. Neden ? Bu nedenin iki karşılığı vardır: 1. Çünkü “derdi çekenler” sorunların çözümü için karar verici merciler, yani Anakara’daki planlayıcı ve programlayıcılar arasında yer alamamaktadırlar. Böylece bu merciler her türlü siyasi ve özel baskı grupları ve çıkar gruplarının etkisinden korunamaz hale gelmektedirler. 2. Merkezi otorite ve karar verici mercii, çok çeşitli nedenlerle ülkemizdeki sorunun boyutunu tam olarak tayin edememektedir. Sorunun boyutunu bilmezseniz nasıl etkin çözümler üretebilirsiniz ? Halbuki lokal analizler çok daha iyi ve güvenilir veriler temin edebilir.
2005 yılında çıkarılan yasa ve önce yayınlanan çeşitli yönetmenlikler maalesef bu iki temel yapısal ve işlevsel özellik nedeniyle etkin çözümler üretebilmekten, şimdilik, uzaktırlar. Buradaki uzaklığın iki eksende olduğu görülüyor: Birincisi engelli tespitindeki sorunlar ve hizmet bekleyen engelli ile hizmet verilenler arasındaki negatif ciddi orandır. İkincisi ise çok büyük bir popülasyonun eğitim ve rehabilitasyon hizmetinin, hem daha az maliyetli hem de daha az zahmetli olması nedeniyle devir edildiği “özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri” ne dayanan “eğitim merkezi temelli” hizmetin gerçekte 1980li yıllarda terk edilmiş çağ dışı bir uygulama olmasıdır.
Ülkemizdeki en saygın kurumlardan biri olan DİE’nin yürüttüğü “Türkiye Özürlüler Araştırması – 2002” ye göre ülkemizde 331,243 zihinsel engelli kişi olup, bunların 214,205’i eğitim çağı olan 29 yaş ve altındadır. Bütün dünyada yaygın kabul gören epidemiyolojik çalışmalara göre ise popülasyonda zihinsel engellilik oranı % 0,7-0,9 arasındadır. Bu oran ülkemiz için % 0,8 olarak alınırsa “deklare edilebilir zihinsel engelli kişi” sayısının 552,000 olması gerekir. Bu kişilerin de % 65’i, yani 358,800’ü 30 yaş altında olmalıdır. Bütün Türkiye’de eğitim, rehabilitasyon ve bakım hizmeti alan zihin engelli kişi sayısı ise 87,000’dir; yani yaklaşık ¼’ü hizmet alabilmektedir ki, bu oran benzer yazı ve etüdler arasında en iyi rakamlara karşılık gelmektedir.
Bugün uygulanan şekliyle eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ile barınma merkezlerini içeren “eğitim merkezi temelli” hizmetler gerçekte insana değil, engelli olması nedeniyle “farklı bir varlık” olarak kabul edilen kişiye hizmet verdiğini düşünen anlayış üzerine kurgulanmıştır. Çünkü bu hizmette, hizmet verilen engelli psiko-sosyal ve kültürel varlığı ile kavranmamakta, sadece sakat olması nedeniyle temiz bakılan, iyi yedirilip içilen ve böylece zapt edilen “normal insan dışı” bir varlık olarak tanımlanmaktadır. Engelliyi eğitim merkezlerine ve barınma merkezlerine kapatan bu uygulama, gerçekte ve en önemlisi “insan hakları” ve “temel yaşam hakları” na aykırıdır. Bu sistemde biz, toplum engellinin insan haklarını ve yaşam haklarını kısıtlamaktayız. İşte bu nedenle söz konusu “eğitim merkezi temelli” sistem neredeyse 20 yıldır tüm gelişmiş ülkelerde tedricen terk edilmiş ve yerini “toplum temelli eğitim ve rehabilitasyon” kavramına bırakmıştır. “Toplum temelli eğitim ve rehabilitasyon”un temel hedefi, özürlülerin normal insanlar gibi insan yaşamı içine yani toplum içine tam katılımının sağlanmasıdır. Bu kavramın üç temel ilkesi vardır: 1. Sorunu yaşayanlar yani engelli yakınlarının da karar merciinde yer almaları, 2. Çalışmaların ve organizasyonların lokal boyutlarda planlanıp uygulanması, yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının tüm aşamalarda ön plana çıkması, 3. Hizmetlerde kar amacı gütmeme.