AB YOLUNDA TÜRKİYE’DE ZİHİNSEL ENGELLİK ÇALIŞMALARI
Son aylarda ülkemizin Avrupa Birliği (AB)’ne giriş yolunda kat ettiği mesafe, bir çok AB fonunun da insanımızın hizmetine sunulabilme ümidini vermektedir. |
Sorunun boyutu ! Projeler ! Ne yapılıyor ? Ne yapılmalı ?
Prof.Dr. Selma Metintaş
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
ve
SOMET Zihinsel Gelişim Derneği Projeler Koordinatörü
Son aylarda ülkemizin Avrupa Birliği (AB)’ne giriş yolunda kat ettiği mesafe, bir çok AB fonunun da insanımızın hizmetine sunulabilme ümidini vermektedir. Her ne kadar henüz büyük çaplı projeler ülkemize aktarılamamış olsa da, bütün Türkiye’de, özellikle belediyeler ve sivil toplum kuruluşları birlikteliği ile sosyal refah, yoksulluğu engelleme, toplumsal yaşam standartlarını yükseltme gibi ana amaçlarla, eğitim ve sağlık konulu çeşitli AB fonlarına yönelik projeler hazırlanmaktadır; neredeyse büyük belediyelerin ve uzun soluklu sivil toplum kuruluşlarının tamamı bu tip projeleri hazırlama ve sunma gayreti içindedir. Bu gayretlerin ciddi organizasyonlarla teşvik edilmesi, projelerin kabul edilir standartlarda hazırlanmasını sağlayacak önderlikler oluşturulması, inanılmaz ölçüde büyük kaynakların halkımızın hizmetine sunulmasına fırsat verebilir.
AB proje programlarında en fazla önem verilen ve bu nedenle en kolay desteklenir gözüken proje konularının başta gelenlerinden birisi eğitim olup, bu düzlemde de “zihinsel engelliler” özel bir yere sahiptir. Öyleyse, bugünlerde belediyeleri ve birlikte çalıştıkları sivil toplum kuruluşlarını konuyla ilgili meşgul etmesi gereken öncelikli soru şu olmalıdır: “Zihinsel engelliliği konu alan, merkezinde belediyeler ve sivil toplum kuruluşlarının yer aldığı proje çalışmalarında, projelerin kabul edilebilirliği için neye – nelere dikkat etmemiz gerekir?”. Ardından da diğer soru gelmelidir: “Hazırlanan proje, çözüm amaçladığı soruna, yani zihinsel engellilerin eğitim ve rehabilitasyonuna gerçekten çözüm üretecek çağdaş ve bilimsel doğruluğu ve etkinliği taşıyor mu?” ve nihayet “gelişmiş ülkelerde kabul edilir çözüm yöntem ve uygulamaları bu projede hedef alınmış mı?”. İşte bu yazıyı bu sorulara karşılık olarak okuyunuz.
Ülkemizde zihinsel engellilik ile ilgili son yıllarda artan iyi niyetli destek ve çözüm çabaları vardır. Aslında oldukça geç kalınmış bu ciddi çabaların ortaya çıkmasını sağlayan güç, Türkiye’de cami yaptırma derneklerinin ardından en yaygın sivil toplum kuruluşları olarak etrafta gözlediğimiz zihinsel engellilere destek derneklerinin birbirinden kopuk, koordinesiz, lokal etki alanı olan, ancak kurucuları ve yöneticilerinin bazen sadece kendi beklentilerine yönelik, bazen de gerçekten samimi ama çok yoğun gayretleridir. Yapı ve işlev olarak çok ilginç özelliklere sahip bu sivil toplum kuruluşlarının miktarı ülkemiz genelinde neredeyse yüz sayısını aşmış bulunmaktadır ve aslında bu kuruluşlar başlı başına birkaç doktora tezine konu olmalıdır. Bu küçük, lokal ve önemli mali ve idari gücü olmayan derneklerin ciddi tesirlerinin kaynağı, kurucu ve üyelerinin esasen “engelli yakını” olmalarıdır. Yani “derdi çekenler” çabalayınca sonuç da nispeten alınmaktadır; çünkü dert anlatılamayacak kadar pek büyüktür.
Devlet kurumlarının son yıllarda iyi niyetli görünen destek ve çözüm çabaları sorunlara maalesef beklenen ve yeterli çözümleri getirememektedir. Neden? Bu nedenin iki karşılığı vardır; bunlara ilgili hizmetlerin planlanıp uygulanmasında henüz kavranılmamış “iki temel sorun” da diyebiliriz:
1. Merkezi otorite ve karar verici mercii, sorunun boyutlarını, yani hizmet alması gerekenlerin sayı ve niteliklerini tespit etmede sadece merkezi planlama ile çalışmakta ve ülke bütününe yönelik araştırma zihniyetine sahip olduğundan dolayı da yaptığı büyük çaplı ve bütçeli çalışmalara rağmen, ülkemizdeki sorunun boyutunu tam olarak tayin edememektedir. Bu durum, sonuç olarak hizmet alması gerekenlerle, hizmet alabilenlerin oranını çok arttırmaktadır. Sorunun boyutunu bilmezseniz, nasıl etkin çözümler üretebilirsiniz? Halbuki lokal, dar bölgede -örneğin il çapında yapılacak analizler çok daha iyi ve güvenilir veriler temin edebilir.
2. “Derdi çekenler” sorunların çözümü için karar verici merciler, yani Ankara’daki planlayıcı ve programlayıcılar arasında yer alamamaktadırlar. Böylece, bu merciler yaşamadıkları gerçeği sadece tahmin veya okuma yoluyla kavramaya çalışmakta, sonuçta da ancak o çapta çözüm önerileri geliştirebilmektedir. Öte yandan bu tür merciler, yapıları icabı her türlü siyasi ve özel baskı grupları ve çıkar gruplarının etkisinden korunamaz haldedirler.
2005 yılı ortasında büyük tanıtımlarla çıkarılan “özürlüler yasası” ve öncesinde yayınlanan çeşitli yönetmenlikler, yukarıda konu ettiğimiz iki temel yapısal ve işlevsel özelliklerin idari düzeyde aşılmamış olması sebebiyle, şimdilik etkin çözümler üretebilme ümidinden uzaktırlar.
Konuyu biraz açalım.
Birinci temel sorun: Ülkemizdeki en saygın kurumlardan biri olan Devlet İstatistik Enstitüsü’nün yürüttüğü “Türkiye Özürlüler Araştırması – 20021” ye göre ülkemizde 331,243 zihinsel engelli kişi olup, bunların 214,205’i eğitim çağı olan 29 yaş ve altındadır. Halbuki bütün dünyada yaygın kabul gören epidemiyolojik çalışmalara göre ise popülasyonda “beyan edilebilir-deklara edilebilir zihinsel engellilik oranı” % 0,7-0,9 arasındadır2,3. Bu oran ülkemiz için % 0,8 olarak alınırsa “deklare edilebilir zihinsel engelli kişi” sayısının ülkemizde en az 552,000 olması gerekir. Bu kişilerin de % 65’i, yani 358,800’ü 30 yaş altında olmalıdır. Bütün Türkiye’de eğitim, rehabilitasyon ve bakım hizmeti alan zihin engelli kişi sayısı ise yaklaşık 87,000’dir4,5; yani hizmet alması gerekenlerin yaklaşık ¼’ü hizmet alabilmektedir ki, bu oran, hiç kuşkusuz, şimdiye değin Türkiye’de yayınlanmış benzer yazı ve etütler arasında en iyi rakamlara karşılık gelmektedir.
İkinci temel sorun: Sorunu yaşamayan ama görgü ve bilgisi mevcut sistem içindeki deneyimi yada eğitiminden gelen Ankara’daki planlayıcı ve programlayıcılar tarafından hazırlanan ve uygulattırılan mevcut “zihin engelliler eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri sistemi” iki bakımdan amaçlanan hizmete uygun değildir:
1. Ülkemizde halen uygulanan ve teşvik edilen şekliyle “eğitim merkezi temelli” eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ile barınma merkezlerini içeren hizmetler, gerçekte insana değil, engelli olması nedeniyle “farklı bir varlık” olarak kabul edilen kişiye hizmet verdiğini düşünen anlayış üzerine kurgulanmıştır. Çünkü bu hizmette, hizmet verilen engelli psiko-sosyal ve kültürel varlığı ile kavranmamakta, sadece sakat olması nedeniyle temiz bakılan, iyi yedirilip – içirilen ve böylece zapt edilen “normal insan dışı” bir varlık olarak tanımlanmaktadır. Engelliyi eğitim merkezlerine ve barınma merkezlerine kapatan bu uygulama, gerçekte ve en önemlisi “insan hakları” ve “temel yaşam hakları” na aykırıdır. Bu sistemde biz, yani toplum, engellinin insan haklarını ve yaşam haklarını kısıtlamaktayız. İşte bu nedenle söz konusu “eğitim merkezi temelli” sistem neredeyse 20 yıldır tüm gelişmiş ülkelerde tedricen terk edilmiş ve yerini “toplum temelli eğitim ve rehabilitasyon” kavramına bırakmıştır. Yani, özürlü eğitim-rehabilitasyon merkezleri ve bakım evleri’ne kapatılır ve oralarda da tertemiz ve iyi bakılırsa sorunu çözümlenememektedir. Çünkü o da bir insandır; insan haklarına sahiptir ve temel yaşam hakları diğer insanlar gibi ve onlar kadar kullanabilmelidir. Öyleyse özürlü de diğer insanlar gibi ve onlarla birlikte yaşamalıdır.
2. Mevcut yapıda “eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri planlayıcıları ve programlayıcıları maalesef her türlü siyasi, özel veya çıkar grubu baskısına açıktır. Ne demek istediğimiz daha açık anlatalım: Türkiye’de zihinsel engellilere yönelik eğitim ve bakım hizmetlerini iki kurum yürütmektedir; Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK). Resmi (yayınlanan) kaynaklara göre ülkemizde kurumsal olarak eğitim ve bakım hizmeti alan zihinsel engelli kişilerin kurumsal dağılımı şöyledir4,5:
- MEB özel eğitim kurumları, mesleki eğitim merkezleri, özel alt sınıflar, kaynaştırma eğitimi veren sınıflar dahil toplam 41,499 zihinsel engelli eğitim almaktadır.
- SHÇEK resmi kuruluşlarında 3,960 zihinsel engelli bakım ve barınma hizmeti alırken, SHÇEK’e denetim olarak bağlı ama şahıslar tarafından kurulmuş özel rehabilitasyon merkezlerinde yaklaşık 40,000 aşkın zihinsel engelli kişi eğitim almakta olup, SHÇEK çatısı altında toplam 44,000 zihinsel engelli hizmet almaktadır4 . Bu kuruluşların denetim artık MEB’ye verilmiş olsa da, kurumlar henüz yapı ve işlev olarak bir değişikliğe uğramamışlardır.
- Bazı üniversitelerin ilgili bölümlerinin kendi amaçlarına yönelik açtığı eğitim merkezleri’nde toplam sayısı 600 – 1,000 civarında değişen zihinsel engelli kısmi süreli – seanslı eğitim almaktadır.
- Sonuç olarak ülkemizde toplamda 87,000 zihinsel engelli eğitim ve/veya bakım hizmeti almaktadır.
Şimdi çok net bir çerçeve halinde maliyetlere bakalım: SHÇEK’e bağlı ve özel kişiler tarafından kurulmuş ve işletilen “zihin engelliler eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde eğitim almakta olan 40,000 zihin engelli kişiye devlet “tedavi hizmetleri yönetmeliği” ne göre ayda 329 YTL ödeme yapmaktadır. Bu paranın en az %20’sini de devlet vergiler yoluyla geri almaktadır.
MEB’na bağlı “eğitilebilir” tanımlı öğrencileri kabul eden özel ilköğretim okullar ve mesleki eğitim merkezleri, alt özel sınıflar vb kurumlarda hizmet alan öğrenci sayısı 12,322, bunların okullarında eğitim veren öğretmen sayısı 1,776, MEB’na bağlı “öğretilebilir” tanımlı öğrencileri kabul eden özel ilköğretim okullar ve mesleki eğitim merkezleri, alt özel sınıflar vb kurumlarda hizmet alan öğrenci sayısı 5,700, bunların okullarında eğitim veren öğretmen sayısı 1,080’dir. Yani toplam 18,022 öğrenciye 2,856 öğretmen – sadece öğretmen- hizmet vermektedir; öğrenci/öğretmen oranı 6 civarındadır. MEB’ye bağlı kurumlardaki 18,022 öğrenci için çalışan toplam 2,856 öğretmen için, öğretmen başına vergiler vb hariç ayda net 900 YTL olarak hesap yaparsanız, öğrenci başına maliyet 142 YTL’de kalmaktadır. Üstelik özel kurumlarda meslek öğretmeni başına öğrenci sayısı en az 14 iken, MEB’de öğretmen başına öğrenci sayısı 6 civarındadır. Öte yandan işin şu yanı da bizi son yargıyı verdirir: SHÇEK’e bağlı özel kurumlarda eğitim alan zihin engelli kişilerin velilerine imkan olsa da aldıkları eğitimin kalitesini bir sorsanız, yada elde olsa da SHÇEK şikayet ve teftiş raporlarına bir baksanız; ama en azından bir zihin engelli yakını yada bir üst düzey SHÇEK görevlisinin ‘özel kurumların devlete pahalı hizmetlerine yönelik’ gerçek duygu ve düşüncelerini öğrenmek için bir dost sohbeti yapmanızı öneririz.
Türkiye’de yaşanan kesitlerden alınmış gerçek örneklerden sonra “zihin engellilerin eğitim ve bakımına yönelik AB projeleri” hazırlarken teknik anlamda nelere dikkat etmeliyiz ve neleri konu almalıyız? İşte öneriler:
“Toplum temelli eğitim ve rehabilitasyon”un temel hedefi, özürlülerin normal insanlar gibi insan yaşamı içine, yani toplum içine tam katılımının sağlanmasıdır. Bu hedefin temini ise üç işlevin mutlaka ve kararlılıkla çalıştırılmasını gerektirir: 1. Sorunu yaşayanların, yani engelli yakınlarının karar merciinde yer almaları, 2. Çalışmaların ve organizasyonların lokal boyutlarda, yani en fazla il ölçeğinde planlanıp uygulanmas ve yerel yönetimlerin – sivil toplum kuruluşlarının tüm aşamalarda ön plana çıkması, 3. Hizmetlerde kar beklememe, yani ticaret amacı gütmeme. Bu üç işlevin yürütülmesine ek olarak “toplum temelli” kavramı toplumun – kamusal alanının tüm yönleriyle sorumluluğu manasında alınmalı ve “toplum temelli eğitim ve rehabilitasyon” sosyal gelişmenin bir aktivitesi olarak kabul edilip, bu programda toplumsal hizmetlerin planlanmasında öngörülen sağlık, eğitim, iş edindirme, sanat ve spor, bakım gibi programların tümü birbirine entegre edilmelidir.
Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus da projelerde insiyatifin belediyelerde olması, sivil toplum kuruluş temsilcilerinin etkin danışman veya kontrol edilebilir yönetici pozisyonda olmalarıdır. Yoksa iş sivillerin şahsi, ailevi veya ticari mekanlarına dönebilir.
Umarız böylece hazırlanan projeler bu amaçlara ve hedeflere erişir. Eğer az sayıda da olsa başarabilirsek, Türkiye’de zihin engellilere hizmetin tamamen değişeceğini ve böylece çok daha etkin bir işleve kavuşacağını biliyoruz. Kim bilir; “yerinden yönetim” ve “sorun sahiplerinin karara doğrudan katılımı” nı esas mantık öğeleri olarak alan bu modellemeler başarılı olursa, zihin engelliler, tüm entelektüel kanatların ve kurumların onlarca yıldır Türkiye’ye kazandıramadığı neleri kazandırmış olurlar bir düşünün !
| ||||
|
KAYNAKLAR
- DİE; Türkiye Özürlüler Çalışması – 2002.
- The Textbook of Comprehensive Psychiatry, USA.
- Yoshida A, Sugano T, Matssuishi T. Mental Retardation Incidence in Yokohama City. Journal of Disability and Medico-Pedagogy 2002;5.
- Milli Eğitim Bakanlığı WEB Sayfası.
- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu WEB Sayfası.